Bunca yıldır trenin geçtiği yerlerde yaşıyorum ilk kez trene Fransa’da geçen yaz bindim. Türkiye’de hala bir trene binmedim derken iki hafta önce Ankara-Konya arası yüksek hızlı trene bindim. Hala daha o eski tıkır tıkır seslerle giden trenlerden birine binemedim anlayacağınız.
Tren istasyonlarının bende ayrı bir yeri olmuştur. Neden öyle olduğunu bilmiyorum ama insana hep bir güven verir. Bir kere küçük büyük her yerleşim yerinde vardır. İçinde mutlaka bir insan vardır. Gece gündüz açıktır, çok kullananı yoktur belki ama hep bir yolcusu vardır. Binaları aynı tiptir bir kere. Hepsinin yanında ufak bir deposu çatısının altında da istasyonun isminin yazdığı beyaz üzerine siyah harfli bir tabelası. Çay yazar mesela benim doğduğum yerdir. Oranın istasyonu da aynı şekilde sarı renkte eski taşlardan yapılmış küçük bir istasyondur. Etrafı yemyeşildir mesela bu istasyonların. Hatta insanlar piknik yapmaya giderler. Bizim ilkokulumuzun piknikleri istasyonda yapılırdı.
Sonra tarihte de önemli yer tutarlar. Hastahane olmuşlardır, otel olmuşlardır. Hatta Ankara Gar’ının eski istasyon binası Atatürk’ün Ankara’da Ziraat Okulu’ndan sonraki ilk karargahıdır.
Şimdi nereden geldim buraya derseniz, zaman değişiyor büyük ihtimalle yeni modern istasyon binalarımız olacak; yeni trenlerin; yüksek hızlı trenlerin ihtiyaçlarına göre; yolcu kapasitelerine göre yeni binalar yapılacak ama ben o eski binaları özleyeceğim ve her zaman çok güzel yerler olduklarını düşüneceğim.
Bir istasyon binası için bu kadar yazılır mı? Belki hayır belki daha fazla yazılır bilmiyorum ama benim hissettiklerim bunlar. Hem mutlaka bir yerlerde o istasyon binaları kalmaya devam edecektir belki bazıları müzeye dönüştürülür kim bilir…
Yukarıda da Arın ile Yüksek Hızlı Tren’deyiz !