Müzede Bir Gece’yi izlemiş miydiniz? Ben Stiller’ın başrolde oynadığı, müzede gece bekçiliği yapan bir adamın geceleri müzede canlanan insanlarla ve hayvanlarla başından geçen komik hikayesini konu alan film hani. Peki bunu İstanbul’da yaşamak mümkün desem?
Tamam kabul, tam olarak size tavsiye edeceğim müzede hiçbir şey canlanmıyor ama canlı hayvanlar da var. (Birazdan bahsedeceğim, okumaya devam edin )
İstanbul’da bir kaç tur firması, özel izinle, İstanbul’un belki de en muhteşem kültürel mirası olan Ayasofya Müzesi’ne gece turları düzenlemeye başlamış. Bunu öğrenir öğrenmez araştırmaya koyuldum. Gördüm ki bir kaç tur firması bunu düzenliyor gerçekten de. Bu turu düzenleyen rehberler de Türkiye’nin yetiştirdiği sayılı kaliteli tur rehberleri oluyor. Aslında tur rehberi demek belki biraz hafif kalır, bu değerli kişileri öncelikle diğer özellikleri ile nitelemek gerek. Örneğin Boğaziçi mezunu, tarihçi, Saffet Emre Tonguç turu düzenleyen isimlerden biri. Diğeri ise Mimar Sinan mezunu, Türkolog, Ali Canip Olgunlu. Bu turu cazip kılan Ayasofya Müzesi’ne gece kimsecikler yokken girebilmek değil çünkü, bunun yanında rehberlerin anlattığı birbirinden ilginç hikayeler unutulmaz bir gece geçirmemizi sağlıyor.

Tur için 19.00 gibi Sultanahmet’te bulunan Four Seasons Otel’de buluşuyoruz. Bu gün turu Saffet Emre Tonguç düzenliyor. Vardığımızda kendisi gezi kitaplarını imzalıyor. Burada tur sırasında Saffet Emre Tonguç’un anlatacağı hikayeleri rahat duyabilmemiz için telsiz kulaklık seti dağıtılıyor her birimize. Aynı zamanda çay kahve ikramları yapılıyor. Belki de 50-60 kişi kadar varız. Gerekli ekipmanlar dağıtıldıktan sonra rehberimizin işaretiyle yola koyuluyoruz. Rehberimiz öncelikle Four Seasons’un mimarisini de şekillendiren, Türk mimarisindeki akımları anlatarak bizi sokak boyunca bilgilendiriyor. Tevkifhane Sokak, Divan Yolu, Haseki Hamamı, Sultan Ahmet Camii ile ilgili hikayeleri dinleyerek Ayasofya Müzesi’ne doğru ilerliyoruz.
Müzeye girişte güvenlik kontrolünden geçiyoruz ve müzeye giriyoruz. Öncelikle şu an gördüğümüz Ayasofya Müzesi’nin, tarihte yapılan 3. Ayasofya olduğunu öğreniyoruz. İlkinden eser kalmamış, ikincisinden kalan son kalıntılar karşılıyor bizi Ayasosya’nın girişinde.

Ardından müzeye giriyoruz, girişteki İmparator Kapısı’ndan itibaren başlıyor hikayeler. Ancak bu yazı dinlediğimiz hikayeler üzerine olmayacak elbette bu hem tura emek veren rehberlere haksızlık olur hem de zaten o atmosferde bulunmadan sadece okumak o kadar etkili olmayacaktır çünkü bu Bizans kilisesi o kadar ihtişamlı ki çoğu yerde hayretler içinde sağa sola bakarken buluyoruz kendimizi.
Yapı çok eski olduğu için, depremlerden zarar gördüğü için devamlı olarak bir yenileme çalışmasına tabi tutulmak zoruda. O nedenle içinde devamlı kurulu olan bir iskele var yerden tavana kadar. Bu nedenle yapının tam bir fotoğrafını çekebilmek mümkün olmuyor. Sadece İstanbul 2010 yılında Avrupa Kültür Başkenti olduğunda bu iskele kaldırılmış ve o dönem görüntü alabilmek mümkün olmuş.

Müzenin alt katındaki turun yavaş yavaş sonuna gelirken ev sahibimiz de geliyor. Ayasofya’nın ünlü kedisi Şaşı Kedi Gli! Rivayet olunur ki kendisi yüzyıllardır burada yaşıyormuş. Mekana oldukça hakim, bizim ziyaretçi onun ise oranın yerlisi olduğu her halinden belli. Kendinden emin tavırlarla basamaktan basamağa atlıyor ve hoşgeldiniz evime diyor. Barack Obama’nın Ayasofya ziyaretinde; Obama, Erdoğan ve Günay ile aynı kareye girince şanı biraz daha yürümüş kedinin. Adına Facebook hesabı dahi varmış. Ben de bir poz rica ettim kendisinden, sağolsun kırmadı.

Gelelim ikinci kata. Müzenin ikinci katına çıkan dehlizlerde yürümek çok gizemli oluyor. Sanki Game of Thrones setinde, ucunda gazlı bez yanan sopalarla taş koridorlardan şatonun üst katına tırmanıyormuşsunuz gibi uzun ve zorlu bir yol sizleri bekliyor. Ayrıca Ayasofya’nın altından Yerebatan Sarnıcı’na uzanan tüneller olduğunu öğreniyoruz ancak buraya girmek için çok zorlu prosedürler varmış. Sadece bilimsel bir çalışma için geçmişte bir kez izin alınmış yanlış duymadı isem.
İkinci kata çıktığımızda yapının tamamını, duvar süslemelerini, yazıları ve resimleri daha uzaktan daha genişten görme imkanımız oluyor. Hava da karardığı için sadece sarı ışıklar yapıyı aydınlatıyor. Atmosfer inanılmaz. Saffet Emre Tonguç yapının sağ kanadındaki bir pencereyi açarak Sultan Ahmet Camii’ni bu açıdan çekme şansı elde etmişken mutlaka bir kare alın diyor ve bizi şu aşağıdaki manzara ile başbaşa bırakıyor.

İkinci katta her yönden size bakan İsa mozaiği, tarihin ilk Photoshop’u mozaiği (!) ve belki de Dan Brown’un Cehennem kitabından ve filminden hatırlayacağınız dördüncü haçlı seferi komutanı Henricus Dandolo’nun mezar taşı bulunuyor. Bu noktada beni hayal kırıklığına uğratan bir şey öğrendim. Cehennem filmindeki sahnelerin hiçbiri İstanbul’da çekilmemiş. Setin bire bir aynısını Macaristan’da kurmuşlar ve Tom Hanks bu film için hiç İstanbul’a gelmemiş. Sadece ekip, bir takım görüntüler almak için İstanbul’a gelmiş. Bu beni biraz üzdü.

Gezi alt katta çıkış için kullanacağımız Güzel Kapı ile son buluyor. Çıktığımızda hava bir hayli soğuk çünkü Mart ayındayız geziyi düzenlediğimizde. Bu arada geziye katılmak isteyenler için ufak bir not mutlaka kalın tabanlı bir ayakkabı giyin, çünkü yerler taş soğuğu. Kalın giyinin, özellikle kış ve baharın ilk aylarında gidecekseniz buz gibi oluyor. Son olarak topuklu ayakkabı giymeyin çünkü dehlizler Arnavut kaldırımı gibi ufak taşlarla döşeli, üst kata çıkamazsınız.
Bu gezi benim için unutulmaz bir deneyim oldu. Hem bir kez daha tarihi bir yapıyı bilen bir rehberle gezmenin ne kadar isabetli bir karar olduğunu gördüm hem de dönem dönem farklı dinlere dokunmuş bu mimari harikayı hava kararmışken gezmenin verdiği hazzı yaşadım. Ben size tur ismi vermeyeyim, internette “ayasofya gece turu” gibi anahtar kelimelerle aratırsanız bir kaç tur şirketinin çıktığını göreceksiniz. Ücretler de kişi başı 200-300 TL arasında değişiyor olmalı. Daha yüksek bir şeyle karşılaşırsanız araştırın derim.
Bu arada unutmadan, İstanbul’da her sene Müzede Bir Gece etkinliği düzenleniyor. Bu etkinlik kapsamında Ayasofya Müzesi’ni aynı bu turda olduğu gibi gezebiliyorsunuz hem de bu defa müzenin normal giriş ücreti ile. Geçen sene Müzede Bir Gece etkinliği Ayasofya’da düzenlenmişti, her sene müze değişiyor mu emin değilim. Takip etmekte fayda var.
Öte yandan bu gibi mekanlarda, gece takılmacalarını seviyorsanız size bir tavsiyem daha olabilir. Ünlü piyanist Tuluyhan Uğurlu gelenekselleşmiş Kapalıçarşı konserleri düzenliyor. Her yıl, Kapalıçarşı kapandığında akşam saatinde gerçekleşen bu konsere bilet alabilir, hem Kapalıçarşı’yı kimsecikler yokken gezebilir hem de bir müzik ziyafeti çekebilirsiniz.
Son olarak gecenizi sonlandırmak için Ayasofya’dan başlayarak sırası ile Gülhane ve Sirkeci’ye yürüyün. Ardından, Galata Köprüsü’nü yürüyerek geçin ve Tünel’e varın. Sonrasında ister merdivenlerden ister tünel ile İstiklal’in ucuna çıkın. Yürüyerek J’adore çikolatacısına (J’adore Chocolatier Café) ulaşın ve soğuk kış gecenizi bir bardak sıcak çikolata ve meşhur Oh La La Beatrice! tatlısı ile taçlandırın.

Umarım gidip görmenize önayak olurum çünkü benim için unutamayacağım bir turdu.
Görüşmek üzere!