İki küçük Alman şehri: Ludwigsburg ve Tübingen.

Almanya’nın Baden-Württemberg eyaletinin başkenti ve en büyük şehri Stuttgart’ın çevresinde masal diyarlarını andıran irili ufaklı bir çok yerleşim yeri var. Geçtiğimiz yıl içerisinde Stuttgart’a birden fazla kez seyahat etme fırsatım oldu ve her seferinde çevredeki bir kaç farklı yeri ziyaret ederek aşağıdaki haritada gösterdiğim yerleri gezmiş oldum. Bu yazımda, küçük ama ziyaret etmesi keyifli yerlerden saydığım Ludwigsburg ve Tübingen şehirlerini anlatacağım. Sonraki yazılarımda ise kalan diğer kentleri yazacağım.

Stuttgart ve çevresindeki küçük şehirler, Almanya’nın güney batı kısmında Fransa ve İsviçre ile komşu durumdalar.
Haritada gördüğünüz mavi noktaların arasında araçla seyahat etmek 2-3 saatten fazlasını almayacaktır. Örneğin Stuttgart – Zürih arası 2.5 saat tutmakta.

Ludwigsburg, karayolu ile Stuttgart’tan 20 dakikada ulaşabileceğiniz bir konumda, Stuttgart’ın kuzeyinde yer alan küçük bir şehir. Şehre Ekim ayı sonunda akşam saatlerinde uğrama şansım oldu. Ekim ayında, Almanya’nın güney batısında Kara Orman kıyılarında herhangi bir şehirde karşılaşabileceğiniz gibi hava soğuk ve nem bunu daha fazla hissetmenize neden oluyor.

Açıkcası şehirde çok fazla gezilecek ve görülecek yer yok. Ben dikkat çeken iki yapı gördüm. Bunlardan biri “Svabya’nın Versay’ı” olarak anılan Ludwigsburg Sarayı ve bir diğeri de şehrin ana meydanı diyebilirim.

Luswigsburg Sarayı’nın bahçesi oldukça büyük. Hatta o kadar ki çevresindeki bir kaç yapı, ayrı ayrı, şehrin gezilecek yerleri arasında sayılıyor. Bahçesini gezmek isterseniz farklı sarayı gezmek isterseniz farklı bir bilet almanız gerekiyor. Yalnızca bahçeyi gezmek kişi başı 25 Euro. Kapanış saatine yakın bir saatte saraya vardığım için ve bahçeyi dışarıdan da görebildiğim için bilet almıyorum ve sarayın bahçesini dışarıdan görmekle kalıyorum.

Barok mimariyle inşa edilmiş Ludwigsburg Sarayı’nın bahçesi.

Markplatz’da ise bir çok Avrupa şehrinde karşılaştığım üzere bir kilise, etrafa dağılmış kafeler, bir yönetim binası ve çeşitli dükkanlar bulunuyor. Öncelikle bulduğumuz bir kafede sade kahve ve sade pretzel atıştırarak enerji topluyorum. Oldukça ekonomik bir açlık bastırma yolu. 🙂 Meydanın bir çıkışı güzel bir alışveriş caddesine açılıyor. Caddede müzik yapan müzisyenler var. Özel pek bir şey yok.

Bu caddede beğendiğim ve bir şeyler almaya değer bulduğum tek yer TeeGschwendner isimli bir çay mağazası oldu. Bir çay zincirinin Ludwigsburg mağazası burası. Ancak hem dükkan hem de çaylar çok güzel. Çaylar hem çeşit olarak çok farklı hem de eğer hediyelik almak isterseniz hediye paketleri çok güzel.

https://www.teegschwendner.de/

Akşam çayı, kış çayı, sakinleştirici çay, enerji çayı gibi bir çok bitki çayı mevcut. Çoğu açık olarak da satılıyor, istediğiniz kadar alabiliyorsunuz. Çay karışımının içinde bitki çiçeklerinden ağaç gövdesinin ufak parçalarına kadar (birinin odun olduğuna yemin edebilirim 🙂 ) bir çok malzeme var. Daha sonra çayı evde demlediğimde ormanı içime çekiyormuşum gibi hissettim. Belki bu dükkandan -diğer şehirlerde de var elbette- bir kaç hediyelik alabilirsiniz.

Ludwigsburg benim için bu iki yerden ibaretti. Tavsiyelere baktım başka gezebileceğim yerler çıkar mı diye ancak çok fazla bir yer bulamadım. Etkinliklere ve yeme-içmeye ayırabileceğiniz vakit olursa benden fazla şey yapabilirsiniz elbette ancak sadece şehri gezecekseniz fazla da bir seçenek sunmuyor. Son olarak Baden-Württemberg’in kuzeyine doğru çıktığınızda sağlık ve özellikle eczacılık alanında çok eski tarihlere dayanan okulları olduğunu göreceksiniz. İleriki yazılarımda da değineceğim. O nedenle tesadüf olmasa gerek, Amerika’ya göç edip ilaç şirketi Pfizer’i kuran Charles Pfizer de Ludwigsburg doğumlu.

Gelelim Tübingen’e. Bu sefer Stuttgart’tan güneye doğru 30-40 dakikalık bir yolculuk yapmam gerekiyor. Şehri Şubat ayında her yer karlar altındayken ziyaret etme şansım oldu. Öncelikle bu yolu sizinle paylaşmam gerekiyor.

Bu yüzden orman çok güzel bir şey 🙂

Kış masalını andıran bu yolculuğun ardından tipik bir üniversite şehri olan Tübingen’e varıyoruz. Neckar nehrinin ikiye böldüğü şehrin eski şehir bölgesinde (Altstadt) arnavut kaldırım taşlı dar sokaklar, Alsas bölgesinde çokça gördüğüm yarı ahşap evler (şehir bir dönem Fransa işgalinde kalmış) ve bir de şehre hakim bir tepede yer alan kale bulunuyor.

Şehre hakim bir tepeye doğru yürüyerek yaptığımız tırmanışın ardından şehrin 400 senelik kalesine varıyoruz. Hohentübingen Kalesi’nden şehrin görünümü muazzam. Hele evlerin çatılarını örten karla birlikte manzaranın seyrine doyum olmuyor.

Kalede Tübingen Üniversitesi’nin sahipliğinde düzenlenen antik kültürler isminde bir sergi bulunuyor. Sergide 40 bin yıl öncesine tarihlenen el yapımı hayvan maketleri, bir çok alet edevat ile antik Mısır uygarlığına ait diğer eserler sergileniyor. Sergide ayrıca günümüzün Çanakkale, İzmir ve Antalya bölgelerine denk gelen bölgelerden çıkarılan eserler de yer alıyor. Girişi oldukça ucuz olan bu kaleye ve sergiye gitmenizi tavsiye ederim.

Sergi hakkında detaylı bilgi için tıklayın.

Şehir bir üniversite şehri demiştim. Bu şöhretini geçmişten alıyor. Alzheimer hastalığı olarak adlandırılan hastalığın ilk çalışmalarını yürüten Alois Alzheimer ve nükleik asitin (DNA ve RNA) sentezlenmesinde ilk çalışmaları yürüten Friedrich Miescher yolu bu şehirden geçmiş isimler arasında. Filozof Hegel ve gök bilimci Kepler de Tübingen’de bir dönem çalışmış isimler arasında.

Son olarak yeme içmeye gelelim. Şehri ve kaleyi gezince acıktık. Yerlisinden aldığımız tavsiye ile Neckarmuller’e gitmeye karar verdik. Neckar nehrinin kıyısında yer alan bir restoran. Büyük bir yer burası hem nehre kıyı masalar var hem de iç masalar var. Nehre kıyı masalara oturmak istiyorsanız önceden rezervasyon yaptırmanızı tavsiye ederim. Rezervasyonumuz olmadığından -bir yandan da nehir kenarında bir masaya oturmak istediğimiz için- rezervasyonlu bir masaya bir saat sonra kalkmak şartıyla oturduk. Mekanın fiyatları diğer Alman kafe ve restoranlarında karşılaştığım gibi. Belki çok az daha pahalı diyebilirim o da nehir kıyısında olmasından kaynaklı bir manzara farkı.

Ben hindi ızgara alıyorum. Hindi ızgara, yanında sarmısaklı krema sosluyla servis edilen fırın patates ve salata ile geliyor. Aşina olduğumuz bir tat, beğeneceğinizi düşünüyorum.

Neckarmuller için tıklayınız.

Son olarak bana sorarsanız yukarıdaki iki şehirden Tübingen’de daha fazla vakit harcamalısınız. Zaman kısıtınız mı var? O halde iki şehri tek güne de sığdırabilirsiniz. Bu noktada önce Tübingen’e gitmenizi, eski şehri ve kaleyi güzelce gezmenizi ve bir yemek yemenizi tavsiye ederim. Ardından Ludwigsburg’a doğru yol alabilir, sarayı dışarıdan görerek Markplatz turunu akşam da atabilirsiniz.

Bir sonraki yazımda biraz daha kuzeye çıkacağım ve Heildelberg’i yazacağım. Heidelberg güzelliği ile bu iki şehri açık ara farkla geçecek masalsı bir Alman şehri.

Görüşmek üzere!

Send a Comment

Your email address will not be published.