1300’leri Yaşatan Şehir: Heidelberg

Heidelberg şehrini hem Stuttgart’ta yaşayanlardan hem de Frankfurt’ta yaşayanlardan tavsiye aldım. Yani şehrin kuzeyinden güneyinden herkes bu saklı kalmış şehri görmemi tavsiye etti diyebilirim. İsmini Google’de arattığınızda neden olduğunu hemen anlayacaksınız çünkü Orta Çağ Avrupası’ndan kalma, bozulmamış, insanı kendine hayran bırakan bir şehir karşınıza çıkıyor.

Bu fotoğrafı Ravensburger‘den alıyorum. Şehri Aralık ayında ziyaret ettiğim için ne yerde kar vardı ne de böyle yeşiller…

Şehir, Almanya’nın en eski üniversitesi olan Heidelberg Üniversitesi’ne ev sahipliği yapılıyor. Üniversitenin kuruluş tarihi 1386! Özellikle tıp ve eczacılık alanında oldukça ün yapmış bir üniversite. Almanya’da girilmesi en zor tıp fakülteleri arasında yer alıyor. Şehrin tepesindeki Heidelberg Kalesi’nin içerisinde buluna Alman Eczacılık Müzesi de bu tarihin en nadide parçalarını sergiliyor. Müzede, eczacılık olarak adlandırılabilecek ilk tarih öncesi çalışmalardan Almanya’da eczacılığın başladığı 13. yy çalışmalarına ve 13. yy’dan 21. yy’a kadar uzanan eczacılık tarihini anlatan çalışmalara yer veriliyor.

Müzede yer alan bir Ofisinal örneği. İlk dispanserler diyebileceğimiz ofisinaller genelde kilise binasının ekinde veya çarşıda bulunurmuş. Ofisinallerde müşterilerin dükkana girişi yasak olup reçeteler ufak bir pencereden eczacıya iletilirmiş. Eczacı resimdeki gibi bir çalışma tezgahında ilacı hazırlayıp müşterisine verirmiş. Bugün hala eczacıların el yapımı hazırladığı ilaçlara ofisinal ilaç denilmekte.

Müzeye giriş, Heidelberg Kalesi için alacağınız bilete dahil olacak.

Heidelberg Kalesi de, Heidelberg’e benzeyen diğer küçük Alman şehirlerinde olduğu gibi, şehre hakim bir tepede ve savaştan zarar görmediği için olanca ihtişamı ile dimdik ayakta. Araçla seyahat ediyorsanız otopark imkanı var. Bunun dışında Heidelberg’in meşhur fünükileriyle de kaleye tırmanabilirsiniz. Ancak fünükiler yılın her mevsimi çalışmıyor, önceden bakmakta fayda var.

Kalenin girişi ben ziyaret ettiğimde 8 Euro idi. 28 yaşına kadarki öğrencilere ise 4 Euro. (Türkiye’deki üniversitelere ait kimlik kabul ediliyor. Benim okul kimliğimin arkası İngilizce idi, o kısmı gösterdim.) Bu bilete yukarıda anlattığım Alman Eczacılık Müzesi’nin girişi de dahil. Kale, 500 yıldan uzun süre Kutsal Roma İmparatorluğu’nun imparatorunu seçen elektörlere (bir bakıma seçiciler meclisine) ev sahipliği yapmış. Bu nedenle tarihi önemi de büyük.

Solda Heidelberg Kalesi, ortada eski şehir, nehrin öbür tarafında ise daha yeni kurulan yerleşim yerleri bulunuyor.

Şehrin alışveriş yapabileceğiniz meşhur bir caddesi bulunuyor. Meşhur derken eski şehir kısmında yer alan popüler bir cadde demek istiyorum. Adı Hauptstraße. Üzerinde çeşitli restoranlar, hediyelik alabileceğiniz güzel dükkanlar mevcut. Akşam yemeği için Foursquare turu atarsanız şinitzel için Schnitzelbank adında bir restoranı tavsiye edecektir. (Hauptstraße üzerinde yürürken bir ara sokağa saparak kolayca bulabileceğiniz bir yer.) Ancak her zamanki gibi rezervasyonsuz ve plansız gezdiğimiz için burada yer bulamadık. 🙂 Bu da güzel başka bir restoran keşfetmemizi sağladı.

Zum Güldenen Schaf

Restoranın adı Zum Güldenen Schaf. Heidelberg’de 250 yıllık bir geçmişi var! (Heidelberg’de kalacaksanız, aynı zamanda otel olarak da hizmet veriyor.) Restoranın köşesinde kalabalık gruplar için ahşaptan yapılma büyük bir masa bulunuyor. Mekanın dekorasyonuna da çoğunlukla ahşap kolon ve sütunlar ile yağlıboya tablolar ve flamalar hakim. O nedenle bahsettiğim masanın etrafına oturduğumuzda birden Hobbit filminde Bilbo Baggins’in Çıkın Çıkmazı’ndaki evinde yenilen akşam yemeği ziyafeti aklıma geldi.

Süt dana etinden Şinitzel.

Mekanın bir çok et yemeği var. Şinitzeli ile övünen bir yer. Garson öncelikle şunu belirtiyor; diğer mekanlar ucuza kaçmak için farklı etler tercih edebilir ancak gerçek bir şinitzel süt dana etinden yapılmalı ve buradaki şinitzellerde yalnızca süt daha kullanılıyor. Şinitzel tabağına tavada kızartılmış patates (hafif yakılarak karamelize bir tat verilmiş) ve İsveç mutfağından (tamam, İkea’dan) alışık olduğumuz kızıl böğürtlen marmeladı eşlik ediyor. Tavsiye eder miyim? Yazıyı yazarken Tripadvisor’dan kontrol ettiğimde 462 yorum ile 5 üzerinden 3,5 ortalamayı tutturmuş bir mekandı. Yorumların çoğu olumlu olsa da bazıları “bir daha dönmeyecek olan turistler için” gibi yorumlarda bulunmuş. Bizim deneyimimiz böyle bir olumsuzluğun yanından dahi geçmedi. Her şey çok güzeldi.

Heidelberg’i bitirip Strazburg’a doğru ilerlerken son bir Hauptstraße turu atıyoruz ve hediyelik eşya dükkanlarına uğruyoruz. Özellikle Noel zamanı veya yılbaşı zamanında gittiyseniz hediyelik eşya dükkanları insanlarla dolup taşıyor. Tabi bunda normalde getirmedikleri kadar çeşit getirmelerinin de etkisi var diye düşünüyorum. Bizim için yarım güne sığan bir Heidelberg turu bu şekildeydi. Bir gün harcanır mı veya kalınır mı? Belki bir günü hak ediyordur. Çünkü kaleyi tam anlamıyla gezdiğimizi söyleyemem. Eczacılık müzesinden ayrı olarak kalenin içi de gezilebiliyor ve bunu yalnızca rehberli turla yapabiliyorsunuz. Vakit olsaydı bu yapılabilirdi. Bir de belki fünükiler kullanılarak kaleye tırmanılabilirdi. Bunları göz önünde bulundurarak planlamanızı yapabilirsiniz.

Strazburg yazısında görüşmek üzere!

Send a Comment

Your email address will not be published.